Bilgi Sebili

Bilmedikleriniz burada !

Anasayfa » Televizyon dizileri ve ahlaki çöküş

Televizyon dizileri ve ahlaki çöküş

Bu yazımızda birçok aileyi ilgilendiren konudan bahsedeceğiz. Her evde en az bir TV, bazı evlerde birden fazla TV olduğuna göre bu konu oldukça önemli. 90’lı yıllardan itibaren hızla artan dijital yayıncılık sayesinde evlerimize konuk olan TV kanallarının sayısı on binleri geçti desek sanırım haksız sayılmayız.

Milenyuma 10 kala yaşanan bu hızlı değişim aslında Avrupa ve Amerika’da çoktan başlamıştı. Türkiye’de ise 90’lı yıllarda hız kazandı. Eski tip kılçık antenlerle, analog CRT TV (Tüplü TV) ile SD Kalite bile olmayan cam ekranlardan izlediğimiz devlet kanalları vardı. Devlet kontrolünde ve o günlerde iktidarda hangi siyasi görüş temsil ediliyorsa, o görüşe hitap eden yayınlar yapılırdı. Objektif yayıncılık adına yaşanan bu dejenerasyon maalesef tüm dünyada büyük tehditti.

Asıl konumuzla bağlantılı olduğu için bu girizgahı kullandık. Peki gelelim günümüzde yayınlanan, ahlakı ve aile ilişkilerini derinden sarsan TV dizilerine…

Eskiden ahlaksızlık yok muydu?

Doksanlı yıllara kadar ahlaksızlık yoktu! Sözü ne kadar yanlışsa, tüm TV dizilerini de ahlaksızlıkla suçlamak doğru değil. Fakat size birkaç önemli noktayı hatırlatmak istiyorum. Türk televizyonlarında yayımlanan ve 1980-2005 Yılları arasında yayımlanan, özenle hazırlanmış ailece izlenen diziler ve programlar vardı. Bilgi yarışmaları, haber programları, politik açık oturum programları, diziler ve filmler. Burada saydıklarım, Türk aile profiline hitap eden olumlu yayınlardı. Özellikle bilmeyenler için ve bilenlere ise hatırlatmak amacıyla birkaç tanesinden bahsedelim.

Nereden nereye!

Seksenli yıllarda ilgiyle izlenen Perihan Abla dizisinde, aile ve komşuluk ilişkilerini işleyen, yardımlaşmayı ve merhameti öven harika bir diziydi. İyilik yapan, iyilik bulur sözünü her bölümde işlemeyi başarmışlardı. Hem komedi, hem de kötülüğün karşısında iyiliğin gücünü ispatlayan senaryosuyla, büyük bir ilgiyle izlenmekteydi. Perihan Abla dizisi hakkında anlatılacak onlarca olumlu şey var.

Örneklerden bir diğeri de çocuklara yönelik hazırlanmış Susam Sokağı isimli TV Programı vardı. Anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise döneminde eğitim gören herkes için eğlenceli ve eğitici bir programdı. Çocukların kelime dağarcığını artıran, matematik, dil bilgisi, insan ilişkileri, komşuluk ve arkadaşlık gibi önemli unsurları olumlayıcı biçimde anlatan güzel bir programdı.

Bunların dışında anlatmakla bitmeyecek onlarca faydalı yapım vardı. Bunların isimlerini kısaca verip asıl konumuzla bağlantısına geçelim. Bizimkiler dizisi, Arena programı (Uğur Dündar), 32. Gün (Mehmet Ali Birand), A Takımı (Savaş Ay), Papatyam Dizisi, Ferhunde Hanımlar, İkinci Bahar dizisi, Süper Baba dizisi, Ekmek Teknesi dizisi ve buna benzer birçok yapım. Peki birden bire ne oldu?

Ahlaki çöküş ve Toplumsal ilişkilerde deformasyon

Bu konuda dizilerin isimlerini yazarak hedef göstermek yerine, Türk milletinin üzerine yapılan ahlaki çöküş saldırılarına odaklanmak gerek. Günümüzde TV Kanallarında ve ücretli dizi + sinema platformlarında yayımlanmakta olan dijital materyallerin, toplumun ahlaki değerlerini nasıl hedef aldığını anlamamak sanırım ahmaklık olur.

Türk aile yapısında kadın “Çimento” dur. Ailenin diğer fertlerini bir arada tutan ve Türklerde kadının; Bulunduğu aile içinde dişi ata, dişi önder ve ana özelliği vardır. İşte ahlaki çöküşü hızlandırmak için günümüzde yayımlanan dizilerin asıl iki hedefinden ilki kadınları malzeme, madde, “ürün” haline dönüştürmektir. Eğer Türk toplumunda “anne” nin ahlakını bozmayı başarırlarsa, onlarda biliyor ki Türk aile yapısını kökten bozabileceklerdir.

Düşman kim?

Elbette hayali bir düşmandan bahsetmiyoruz. Medyayı kontrol altında tutan para baronlarından bahsediyoruz. Toplumsal dejenerasyon kimin işine yarayacak? Şöyle düşünün, bir ülkeyi işgal etmek için, o ülkenin topraklarını fiziki olarak ele geçirmeniz ve yönetimini almanız gerekir. Ama bu kolay değildir. Geleneksel olarak Türkiye gibi ulus ülkelerde vatanperver, vatansever, milliyetçi ve cumhuriyetçi millet vardır. Türkiye gibi gelenekçi yapıya sahip ülkeleri işgal etmek bu nedenle kolay değildir.

Fakat bu imkansız değil

Neden imkansız değil? İşte bahsi geçen diziler, TV programları ve Sinema filmleri ile toplumsal dejenerasyon, kadının meta haline dönüştürülmesi, ihanet, cinayet, hırsızlık, ahlaksızlık, çocuk istismarı, din istismarı ve çıplaklıkla pompalanan derin ve sessiz çürümeyle artık işgal mümkündür!

Evlerimize kadar giren, masum görünen ama çok tehlikeli bu durum aslında insan ilişkilerine, aile birliğine, toplum ve millet bilincine ince ince zarar veriyor. Böylece Türk milletinin geleneksel bağlarına zarar verildiği için ülke işgale açık hale geliyor.

Örneğin metrobüs ve otobüs gibi toplu taşıma araçlarında kalp krizi geçirmekte olan bir insanın yakasını genişletip nefes almasını sağlamak yerine, fütursuzca cep telefonlarına sarılıp o insanın can çekişmesini kayda alıyoruz. Yardımlaşma ve acıma duygusunu yitirmiş bir topluma dönüştük. Başka bir örnekte ise; Evli çiftlerin birbirine ihanet etmesi normalleştirildiği için, Eskiden kızın yada kadının abisi varsa abisinden, o yoksa babasından korkulurdu. Toplum öyle bir cendere içine sokuldu ki artık abi veya babadan değil, kadının kocasından bile korkmadan ilişkiye girmekten çekinmez hale geldi.

Tek suçlu diziler mi?

Tek suçlu diziler değil. Bu dizilere toplumsal tepki vermediğimiz için; Millet olarak hepimiz suçluyuz. Aşk, sevgi ve saygıyı unuttuğumuz için hepimiz suçluyuz. Halbuki televizyonlarda yayımlanan bu ahlaksızlığa izin vermeseydik, bugün bu mide bulandırıcı duruma gelmezdik.

Artık çok geç

Hiçbir şey için çok geç değil! Türk insanı fabrika ayarlarına dönmek için güçlü iradesini kullanabilir. Unutmayın siz o dizileri izlemezseniz, kimse size zorla izletemez. Bu ahlaksızlığa artık dur demenin zamanı gelmedi mi? Gelecek nesillere bir iyilik yapın!